1921 Rus Kıtlığı

10 Mayıs 2022

Güzel ülkemizin konumunun ne kadar kritik olduğunu bir kez daha anladığımız, büyük ülkelerin hak iddia ettikleri bölgelerin tam ortasında yer aldığımızı gördüğümüz, her daim güçlü kalmamız gerektiğini bizlere hatırlatan ve yanı başımızda cereyan eden bir savaş ile başladı 2022. Bu savaşın önce Baltık ülkelerine, sonrasında da dünyanın geri kalanına yayılacak bir dizi gelişme ile süreceğine dair spekülasyonlar da okuyor ve duyuyoruz.

 

Günümüz haberleşme teknolojisi ile, sivil halkın savaştan nasıl etkilendiğini, maruz kaldıkları zorlukları öğrenme fırsatı buluyoruz. Bunları çok sık görüyor olmamız, bizim bu olaylara zamanla tepkisiz kalmamıza neden oluyor gerçi fakat bu başka bir yazımızın konusu olacak (yakında link burada). Bu yazımızda savaşın sadece sınırlarda askerlerce verilen bir mücadele olmadığını; etkilenen bir tarafın da sivil halk olduğunu bir de yazarak hatırlatmaya çalışacağız.

 

Bundan 100 yıl kadar önce de bu coğrafyada savaş vardı. Bizim Gazi Mustafa Kemal Atatürk önderliğinde kurtuluş savaşımızı verdiğimiz bu dönemde Rusya, I. Dünya Savaşı ve akabinde cereyan eden iç savaşlar sonrasında topraklarını vuran bir kıtlık ile mücadele etmek zorunda kalmış ve halk burada yalnız kalmış ya da bırakılmıştı.

 

Rusya’da tarım makinelerinin kullanımı çok yaygın değildi. Hasat elle yapılıyordu ve çok verimsizdi.  Fakat yine de tarım alanlarının ülke yüzölçümü ile orantılı olarak çok geniş olması, insanların karnını doyuracak kadar ürün alınmasını sağlıyordu. (Rusya, 123 milyon hektar ile dünyanın en büyük tarım alanına sahip üçüncü ülkesidir.)

 

 

Rusya Buğday Üretimi Haritası (Koyu Yeşil = Daha Yoğun)

 

Fakat, her 5-7 yılda bir kurak sezon yaşandığı herkesçe biliniyor olmasına karşın o yıllarda ambarlar doldurulamamıştı. İç savaşın ana tarafları olan Bolşevikler (Kızıllar) ile Beyazlar, köylülerce ambarlarda depolanan ürünü kendilerine alıyorlar, köylülere çok az bir pay bırakıyorlar ve düşmanları ele geçiremesin diye hasadın geri kalanının toplanmasına engel oluyorlardı. Bunun yanında, yaşanan kıtlığın büyüklüğünde, kuraklığın olağandan daha yoğun olmasının da etkisi vardı. (Normalde mayısta 4 santimetre yağış düşen bölgelere o dönem sadece 0.3mm yağış düşmüştü.)

 

Kuraklığın etkisinin hissedilmeye başlaması ile insanlar “ekmek” bulmak için şehirlere, fabrikalarda çalışmaya gitmişlerdi. Fakat Moskova, Kiev gibi büyük şehirlerde de durum çok farklı değildi. Takip eden günlerde, bu köy ve kasabalarda onlarca, yüzlerce aile açlıktan hayatlarını kaybetmişti ve geri kalanlar da hayatta kalmak için bir çıkar yol bulmaya çalışıyorlardı. Hükümet yetkilileri halka, ölmüş hayvanların kemiklerini toprak altından çıkartıp, bunları öğütüp, un haline getirip, bundan bir çeşit ekmek yapmalarını öneriyordu ve fakat bu yiyecek inanılmaz derecede kötü kokulu ve mide bulandırıcıydı. Bu önerilen gıdalar kıtlığın önüne geçmediği gibi, türlü hastalıklara da neden olmuştu. Hasta insanların trenler ile gıda bulabilecekleri yerlere ulaşmaya çalışmaları, hastalığın tüm Rusya’ya yayılması ile sonuçlandı.

 

Kıtlığın en kötü vurduğu Volga civarında insanların ölmüş akrabalarının etlerini yedikleri, diğer ihtiyaçlarını temin edebilmek için ölülerin vücut parçalarını sattıkları ve zaman zaman uğrayan devlet görevlilerine vermek zorunda kalmamak için ölülerini rapor etmedikleri biliniyor. Bu yazımıza bunlara ait görseller koymayacağız. Dilerseniz aşağıda “Fotoğraflar” kısmında belirtilen bağlantıları kullanarak bu görsellere ulaşabilirsiniz.

 

Vatandaş! Bu poster sana eğer Volga için bugün yardım etmezsen,

yarın seni de bulacak olan kıtlığın dehşetini hatırlatsın.

(1933’den bir poster)

 

Lenin, kıtlıktan birkaç yıl önce, 1919 yılında, 1. Dünya Savaşı sonrasında “savaşın yaralarını sarmak” için kurulmuş olan Amerikan Yardım Kuruluşu (ARA) tarafından önerilen yardımı (kuruluş tüm demiryollarını kullanabilme ve yardımı kendi organize etmeyi şart koşuyordu) dış ülkelerin iç işlerine karışmasından rahatsız olarak reddetmişti. Fakat kıtlık o kadar çok insanı etkilemiş ve imkanlar o kadar yetersiz kalmıştı ki, 1921’de, bu çabasından ötürü Nobel Barış Ödülü ile de onurlandırılacak olan Norveçli Fridtjof Nansen öncülüğündeki ICRR (International Comitee for Russian Relief : Uluslararası Rusya’ya Yardım Komitesi) desteğini kabul etmek zorunda kaldı. Bu kuruluş, ARA’nın ve ASB (Arbaiter-Samariter-Bund: Alman yardım kuruluşu)’nin de içerisinde bulunduğu birçok yardım kuruluşunun koordinasyonunu sağlıyor ve Rus Hükümeti ile birlikte çalışıyordu. Bu kuruluşun yaptığı çalışmalara bağlantıdan ulaşabilirsiniz.

 

Bu kıtlıkta yaklaşık olarak 5.1 milyon insanın hayatını kaybettiği düşünülüyor. Tabi ki ilk ve son kıtlık da bu değil. Doğaya ve birbirimize verdiğimiz zararlar ile gelecekte de birçok kişi müzdarip olacak. Hepimiz, bu ızdırabı çekecek olanlar bizler, sevdiklerimiz, çoluğumuz, çocuğumuz olmasın diye uğraşıyoruz. Ama bir başkasının çocuğunun çektiği ızdırabı, hele günümüzde iyice duyarsızlaştığımız onlarca video ile en ince ayrıntısına kadar izleyebiliyor olmamıza rağmen yeterince içselleştiremiyoruz. Yanı başımızda cereyan eden savaşı ve mahvolan hayatları bile unutacak kadar duyarsızlaşıyoruz.

Bakın Nazım Hikmet, 1921’de gördüklerini nasıl anlatmış:

Açların Gözbebekleri

Değil birkaç

değil beş on

otuz milyon

bizim!

 

Onlar

bizim!

Biz

onların!

Dalgalar

denizin!

Deniz

dalgaların!

 

Değil birkaç

değil beş on

30.000.000

30.000.000!

Açlar dizilmiş açlar!

Ne erkek, ne kadın, ne oğlan, ne kız

sıska cılız

eğri büğrü dallarıyla

eğri büğrü ağaçlar!

Ne erkek, ne kadın, ne oğlan, ne kız

açlar dizilmiş açlar!

 

Bunlar!

Yürüyen parçaları

o kurak

toprakların!

 

Kimi

kemik

dizlerine vurarak

yuvarlak

bir karın

taşıyor!

 

Kimi

deri... deri!

Yalnız

yaşıyor

gözleri!

Uzaktan

simsiyah sivriliği

nokta nokta uzayıp damara batan

kocaman balı bir nalın çivisi gibi

deli gözbebekleri,

gözbebekleri!

Hele bunlar

hele bunlarda öyle bir ağrı var ki,

bunlar

öyle bakarlar ki!...

Ağrımız büyük!

büyük!

büyük!

Fakat

artık imanımıza inemez tokat!

Demirleşti bağrımız,

çünkü ağrımız

30.000.000

deli gözbebekleri!

Gözbebekleri!

Ey

beni

ağzı açık

dinleyen adam!

Belki arkamdan bana

bu kalbini

haykırana

"kaçık"

diyen adam!

Sen de eğer

ötekiler

gibi kazsan,

bir mana

koyamazsan

sözlerime

bak bari gözlerime;

bunlar:

Deli gözbebekleri!

Gözbebekleri!

 

Umuyoruz insanlık girdiği düşten uyanır, silkinerek kendine gelir ve tez zamanda tüm dünyada barış tecelli eder.

 

Fotoğraflar:

Daily Mail

Getty Images


Yorum yazmak için giriş yapın.
Giriş Yap
rolex hulk production tag heuer calibre 17 replica louis vuitton replica bags panerai flyback 1950 breitling navitimer world a24322 replica handbags uk perfectwatches rolex sea dweller models replica hermes g shock watches price in india omega seamaster orange rubber strap replica chanel rolex day date ii history omega homage watches fendi replica